Cuma, Ocak 22, 2016

Girdap

Girdap
Yavaş adımlarla ilerliyordu.Kulaklarına kadar kaldırdığı paltosunun yakası kulaklarında hissettiği soğuk sızıyı kesmemişti.Ellerini ovuşturdu,üfledi.Durdu, yerinde zıplamaya başladı.Ara ara yaptığı bu hareket kan dolaşımını hızlandırıyordu.Öne doğru bir adım attı.Arkasındaki sesle irkildi ama dönmedi .Bir adım daha attı, sesi gene duydu.Adımlarını hızlandırdı,Ses de ona yetişmek için yükseliyordu sanki.Birden durdu.Ses kesilmişti.Hafifçe kafasını  arkasına çevirmeye başladı. Göz ucuyla baktı bir şey göremedi.Cesaretle sesin geldiği tarafa hızlıca döndü.Gözlerini kısarak alaca-karanlığa dikti.Birkaç saniye geçtikten sonra bir şey görememenin rahatlığı ile patikadan aşağıya inmeye devam etti.Dar patikada taşların ayağına takılmasına aldırmadan adımlarını sıklaştırdı.Bir kaç metre uzağında sık ağaçların arasında cılız ışığı gördü.İçi rahatladı.Evde demek ki diye düşündü. Arkasından gelen ses de yoktu .Pantolonunun paçalarına sürten yabani otlara aldırmadan devam etti. Çok geçmeden tahtaları yer yer sökülmüş ,eskimiş verandanın basamaklarına ulaşmıştı.Ana yol ile kesişen  patika başlangıcında arabasını bıraktığından beri yarım saattir yürüyordu.Soğuk iyice içine işlemişti.Ana yol ile ev arasındaki bu dar patikanın çevresini saran yabani otlardan başka bir şey yoktu.Ormanın hemen başındaki bu küçük kulübenin ardındaki karanlık siluet ve sessizlik her zaman onu korkuturdu. 

Boyası dökülmüş bir zamanlar beyaz olduğu anlaşılan eski kapıya  iki kere tıkladı.Bekledi.İçeriden eskimiş tahta yer döşemelerin gıcırtılarını duydu.Geliyordu nihayet.Kapı ağır ağır açıldı. İçerideki sıcak havanın bir an yüzüne hafifçe dokunduğunu hissetti.Aralanan kapıdan içeriye girdi. Çantasını yere bıraktı.Paltosunu çıkardı, her zaman ki gibi büyük aynanın önündeki iskemleye katlayarak koydu.Loş ışıkta önünde dans eden gölgeyi takip ederek evin tek odasına geçti.Tavandan sarkan gaz lambasının ışığı önce gözünü aldı ama alıştı.Odanın tek kanepesi üzerindeki gazeteleri,yemek artıklarını,kitapları,giysileri eli ile kenara doğru itti.Köşesine oturdu.Gri ve siyah tonda olan bu kanepenin bir zamanlar beyaz üzerine yeşil kalın çizgili, yumuşak kadifeden yapılmış olduğunu hatırladı.Ortada, eski parkelerin üzerinde tek bacağı kısa,dengesiz duran el işi ahşaptan yapılmış ufak yemek masasının üzerinde geçen sefer bıraktığı paketin açılmadan durduğunu gördü.Kapının girişinde sol tarafta yanmakta olan sobanın içinde yanan odunların çıtırtısı odanın sessizliğini bozan tek şeydi.Sobanın az ötesindeki kitaplığa baktı.Çocukluğunda gözüne ne kadar büyük geldiğini anımsadı.Kitaplığın raflarında ki boşlukların yerinde olması gereken kitaplar etrafa saçılmış, eski parkelerin üzerine yayılmıştı.Giysi dolabı diye kullanılan tahta sandalyenin üzerindeki kıyafetler yere kadar sarkıyor çıkardıkları pis koku burnuna geliyordu..Ufak pencerenin altından dışarıdaki soğuk havanın fısıldayan melodileri onu kendine getirdi.Gölgenin kendisine baktığını fark etti.Baba dedi.Sesi çok az çıkmıştı.Yutkundu biraz daha yüksek sesle baba dedi.Gaz lambasının titreyen ışığında dans eden gölgeden cevap alamadı.Ayağa kalktı.Ufak pencerenin önüne geldi.Baba dedi tekrar.Bu sefer sessizliği bozan gölge oldu.O tanıdık kalın ve çatallı tok ses evet kızım dedi.Döndü gölgeye yaklaştı.Elini kaldırdı.Gölgenin yanağına dokundu.Sıcaktı.Çocukluğunda  yüz ifadelerini değiştirerek yaptıkları oyunlarda babasının yanaklarını avuçlarının içine alır , kafasını bir sağa bir sola yatırırdı. Kahkahalar ile dakikalarca gülerlerdi birbirlerine.On sene önce annelerini trafik kazasında kaybettikten bu yana babaları şehirdeki büyük evini satmış , kızlarını teyzelerine bırakmıştı.Üç beş eşyasını alarak bu bekçi kulübesinde yaşamaya başlamıştı.Evlendikten sonra kendileri ile yaşaması için çok baskı yapmıştı.Ama babası, kızı, torunları ve kendi deyimi ile aylak kafa damadı ile yaşamak istememişti. Kız kardeşi zaten başka bir alemdi.Kazadan sonra kendini hiç toparlayamamıştı.Bağlarını iyice koparmış ne babası ne de kendisi ile görüşmüyordu uzun zamandır..Senede bir o da yılbaşı zamanı sizi affetmiyorum diye mail atardı.On sene önce yılbaşı sabahı kahvaltı hazırlayan annesi ekmek alması için kendisine seslenmiş ama o uyuma taklitti yapmıştı.Babası dışarı çıkmaktan üşenmiş akşamdan kalanları yeriz demişti.Bu ekmekler bize yetmez diyerek üstüne bir şeyler geçirmiş tam çıkacakken  kız kardeşi ben giderim demişti..Kuzum sen üşürsün dışarısı soğuk diyerek kapıdan çıkmıştı annesi. O çıktıktan bir kaç dakika sonra gelen gürültü ve bağrışmalara fırlamışlardı. Pencereden bakarken beyaz bir arabanın kaldırıma çıkmış olduğunu görmüşlerdi.Arabadan bir kaç metre ötede ise sadece çıplak ayakları gözüken biri yerde yatıyordu.Babasının Aşkım dediğini hatırlıyordu sadece.Babasının koşarak merdivenlerden inişini,annesi ile ambulansa binişini,komşuların eve gelişini hatırlamıyordu.Sürücü hızla gelip kırmızı ışıkta duramamış annesine karşıdan karşıya geçerken çarpmıştı.Yere düşerken kafasını çarpmış o anda can vermişti annesi.Sürücü kalabalığın paniğinden yararlanarak kaçmış,bir daha da bulunamamıştı.Sürücünün ailesi zengindi ve onu yurt dışına kaçırdıkları söyleniyordu..Babası da bu olaydan sonra hayata küsmüştü.

Daha ne kadar sürecek baba dedi.Gel benle artık.Sesi titriyordu.Elinin üzerinde ıslaklık hissetti.Ağlıyordu babası.Uzun zamandır ağladığını görmemişti babasının.Sarıldı.Kolları ile sıkıca tutuyordu.Babasının sakalları alnına değiyordu.Hıçkırıklarını tutamayarak, gel artık dedi gel.Babası kendisini uzaklaştırdı.İkisininde ağlamaktan nefesleri sıklaşmış,gözyaşları salyalarına karışmıştı.Babasının gözlerine baktı.Bu sefer farklıydı parıltıları.Bu sefer gelecek benle diye düşündü.Gülümsedi.Babası eliyle saçlarına dokunduğunda içi daha da heyecanla kıpırdadı.Geleceksin dimi ? diye tekrar sordu karşında ki hafif kamburu çıkmış zayıf adama.Bir zamanlar göbeğini can simidi diye seven heybetli adamdan eser yoktu artık.Sana bıraktığım paketi de açmamışsın bak dedi.Açtım ,bu benim sana vermek istediğim paket dedi babası.Ne var içinde diyerek masaya yönelmişti ki babası durdurdu.Merakla yüzüne baktı babasının.Ne var içinde ? dedi.Senin onlar dedi babası.Yalnız arabana döndüğünde açarsın burada açmanı istemiyorum söz mü dedi.İsteksizce başını evet anlamında salladı.Gözyaşlarını sildi.Derin nefes aldı.Gitmeliyim dedi babasına.Gölge alışılmadık boğuk ve titrek sesle kendine iyi bak,  seni çok seviyorum dedi. Karanlıktan korkarım biliyorsun yola kadar beni götürür müsün dedi ihtiyar adama.Babası, çantanda el feneri taşıdığını biliyorum cesur kızım dedi hafifçe gülümseyerek.Tekrar sarıldılar.Paketi masadan aldı.Tahmininden daha hafifti.Kapıya yöneldi. Paketi babasına verdi.Paltosunu giydi.Yakalarını kaldırdı.Çantasından fenerini çıkardı.Omzuna çantasını astı.Babasına döndü.Paketi elinden alırken yanağına ufak bir buse kondurdu babasının. Torunlarımı öp benim için dedi gölgenin sesi. Gülümsedi ve kapıdan çıktı.Fenerini yaktı.Bir elinde paket,omzunda çantası düşmeden gidebilirim inşallah diyerek verandanın basamaklarından indi.Arkasını döndü.Babası pencerede gaz lambasının kısık ışığı altında bakıyordu kendisine.Uzun zamandır ilk defa güldüğünü gördü babasının arkasından.Patikadan yol ayrımına kadar uzun bir yolu vardı.Hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.

Arabasına geldiğinde karanlık iyice çökmüş , fenerinin pili bitmek üzereydi.Yolda bir kaç kez ışığı sönmüş.Feneri salladıkça tekrar yanmıştı.Arabasının kapısını zor açtı ve içeri oturdu.Hızlıca nefes alıp veriyordu.Nefesi ön camda buğu yaptı.Arabayı çalıştırdı.Feneri torpidoya atıverdi. Biraz ısınmak fena olmaz diye düşündü. Dörtlülerini yaktı.Bu yolu çok kimse kullanmazdı ama yol kenarına park ettiği arabası sebebi ile kaza olmasını istemezdi.Tavan lambasını yaktı.Çantasını omzundan alarak arka koltuğa bıraktı.Eline yapışmış paketi ayaklarının üzerine koydu.Babasına söz verdiği gibi yolda durup paketi açmamıştı.Ailenin en büyük kurallarından biriydi.Yalan söyleme , ne olursa olsun doğrudan şaşma,başına ne gelirse gelsin ailenden saklama, hakkını ara,söz verdiğinde sözünü tut.Kendi kızı ve oğlunu da aynı şekilde yetiştiriyordu.Paketin ipi çok sıkı bağlanmamıştı.Kolayca açtı.Bir resim albümü ve iki tane zarf vardı.Kalbi istemsiz bir şekilde huzursuz atmaya başladı.İlk zarfın üzerinde kız kardeşinin adı vardı.Bir an açmayı düşündü ama vazgeçti.İkinci zarfın üstünde kendi adı vardı.Zarfları yan koltuğa koydu.Resim albümünü açtı.İlk sayfada annesinin buğulu bakışları ile karşılaştı.Gözleri doldu.Sayfayı çevirdi.Ailecek yaz tatillerini geçirdikleri sayfiye yerinde  deniz kenarında çektirdikleri fotoğrafları gördü.Gülümsedi.Bu fotoğraflarda herkes o kadar mutlu gözüküyordu ki.Diğer sayfalara da hızlıca göz attı.Annesinin tek çekilmiş kendisinin daha önce hiç görmediği fotoğrafları vardı sayfalarda.Gözyaşları yanaklarından akıyordu.Burnunu çekti.Derin derin nefes aldı.Albümü kapattı.Adının olduğu zarfı eline aldı.Açtı.Arabanın tavan ışığı yanıp yanıp sönüyordu.Tamda sırası dedi içinden.Parmakları ile bir kaç kere lambanın kutusuna vurdu.Işık düzgün yanmaya başladı.

Babasının kötü el yazısını uzun zamandır görmemişti.Her zaman okumayı becerirdi.Bu seferde böyle oldu.Satırları okumaya başladı.

''Sevgili Kızım,
Aşkımı kaybettiğim o günü bunca yıldır tekrar tekrar yaşıyorum.Keşke onunla daha fazla vakit geçirme imkanım olsaydı, keşke onu ne kadar çok sevdiğimi her saniye söyleseydim, keşke her sabah işe giderken sıkıca sarılıp, onu doyasıya koklasaydım demediğim, kaza günü onun yerinde keşke ben olsaydım diye düşünmediğim an ve gün yok.Ben Aşkımla beraber ruhumun yarısını kaybettim. Bu boşluğu da kendi çocuklarım dahil hiç bir şey ile dolduramadım.Belki bunca yıldır sizlere bunu yapmaya hakkım yoktu.Lütfen affet beni. Vicdanımdaki kaybetmişliğin girdabında sizleri tutsak etmek istemedim.Ona kavuşmak için beklediğim her gün, her ay, her yıl kaderimin cezası oldu bana.Senin  her şeye rağmen ayakta kalıp başarılı olman, yuva kurman, aile sahibi olman, duruşun benim gurur kaynağım. Kardeşini de sana emanet ediyorum. Unutma aslında o da kendini bize kızarak cezalandırıyor.
Aşkımı bunca yıldır çok beklettim şimdi kavuşma zamanı.Beni anlayacağını ümit ediyorum.Zaten ben yaşamıyordum ki...''


 Babaaaa çığlıkları arabanın içinde yankılandı.Gözyaşları içerisinde kendinden geçerken,sana gel artık demiştim git demedim diye mırıldanıyordu.

Pazartesi, Şubat 16, 2015

SOLAN MASUM HAYATLAR


18 yaşında bir kız çocuğu sahibiyim.Tek evladım. Ona her bakışımda, baba olmanın gururunu, tarif edilemez bir mutluluk ve sevgiyi yaşarım.Onun hayalleri benimde hayallerimdir. Onun ağlaması benim üzüntüm, onun gülmesi sevincimdir.Onun önce iyi bir insan olarak yetişebilmesi için yıllarca anne babası olarak elimizden geldiğince doğruyu yanlışı öğretmeye çalıştık.Hala evladımızın iyi ve kötüyü bilmesi,öğrenmesi için tecrübelerimizi aktarmaya devam ediyoruz.Belli bir yaştan sonra çocuklarımızın kendi ayakları üzerinde durmasını,seçimlerinin hayat akışlarında kaderlerini nasıl etkilediğini,yetişkin olarak sorumluluklarını öğrenmesini ,bilmesini, kararlarının acı tatlı sonuçlarını izlemeye başlar, verdiğin eğitimin hasadını toplamaya başlarsın. Her zaman her ne olursa olsun onun yanında olacağını söylemek,yeşeren fidana su vermek gibidir.Bizler o fidan büyüyüp goncalar , çiçekler, yapraklar açıp olgunlaştıktan sonrada onun tohumları ile doğacak yeni fidanlara İnsan olabilmeyi öğretebilmeyi umut eden ebeveynleriz.

Ya o fidanınız zamanından önce solarsa.Hele İnsanlıktan nasibini almamış başkaları tarafından masum hayatı alınırsa. Düşünmek bile çıldırmanıza yeter.
Gencecik bir kızımız , hayatının baharında, hunharca, insafsızca,bizlerden kopartıldı.Bizim gibi tüm anne babaların yüreğine ateş ve korku düşürdü. O yavrumuzun acısı bizde başka onun anne babasında başka. Biz ne söylesek boş. Giden bir daha gelmiyor ki geriye...O anaya o babaya ne dersen de boş...
Bu toplumun bazı şeyleri görebilmesi, değiştirmesi için daha kaç kızımız , kadınımız hayatından olacak.Daha kaç ailenin yüreğine ateş düşecek,hayatlar solacak...

'' Sen masumdun küçük kelebek,özgürce uçmanı engellediler.
  Sen masumdun küçük kelebek,çiçek çiçek dolaştırmadılar.
  Sen masumdun küçük kelebek, kor ateş oldun yüreğimizde.
  Sen masumdun küçük kelebek, ne insan olabildiler ne de adam.
  Sen masumdun küçük kelebek,..''

Cuma, Ocak 02, 2015

Nerede Kalmıştık...




Bir seneyi daha geri de bıraktık.Klasik olacak ama zaman çabuk geçiyor, hele bir yaştan sonra...akıp gidiyor...Her sene yaşadıklarımızı hatıralar dağarcığımıza asıyoruz.İnsanı insan yapan hatıralar ve tecrübeleri değil midir zaten. Hatıralarımıza ve tecrübelerimize eklemek isteyip de yapamadığımız, ertelediğimiz o kadar çok şey var ki aslında.Hayat çarkının içinde yuvarlanmaktan,yara bere içinde kalan ruhumuzu sarmakla uğraşmaktan '' bir daha ki sefere ''diye kendi kendimize verdiğimiz yalancı sözlerden dolayı beklemeye aldığımız yaşanmamışlıklar...Çoğu zamanda yaşamadan göç eden ruhlar.
Ben yaşanmamışlıkları, bu sene hatıra dağarcığım için biriktirmeye başlayacağım.
Umarım sizlerde bu sene yaşanmamışlıklarınızı en aza indirirsiniz.
İyi seneler.

Perşembe, Haziran 12, 2014

ZAMANE

Durmuyor zaman be kardeşim
Hoşta geçmiyor sanki.
Ne vakit arkaya baksan
Kovalamış zamane seni.
Ha şimdi derken,
Ertelemişiz, ıskalamışız
Eskittiklerimizi.
Anı dediklerimiz,
Olduysa ufaktan tebessüm,
Varsın zamane eskitsin
Seni.









Posted via Blogaway

Pazar, Mayıs 04, 2014

Phantom of the Opera

You should see this musical...
"Phantom of the Opera was really there. Created by his players for a long time, which is an extension of superstition creature believed to be a dream, but no bore all the characteristics of a real ghost Erik and pretty damn bone than meat consisted of. I really got to know him and I can only say that it is a ghost living ..."
Gaston Leroux


Posted via Blogaway

Cumartesi, Nisan 26, 2014

Sağlık, Huzur ve Mutluluk

" İnsan kendisine hiç bir şey olmayacakmış gibi yaşıyor belli bir yaşa kadar da öyle oluyor, en azından bende öyleydi.Çok sık hasta olan biri olmadım.
Belki kendime iyi bakıyorum sandığımdan  belki de hiç üstüne düşmediğimden.Son iki ayda ufak bir böbrek taşının yaptıkları 40 senedir doktor ve hastane ile pek arası olmayan bendenizi sarstı.Sağlık herşeyin başı derler ne kadar doğruymuş.İlk operasyona girerken hep bunu düşündüm.Yerine koyamayacağınız bir yaşam olgusu.Ve sonrasını düşünüyorsunuz hele uzun soluklu bir tedavi içersindeyseniz bu kritik sureci moraliniz yüksek şekilde atlatmak durumunda olduğunuzu fark ediyorsunuz.Yaşamın ne kadar kısa olduğunu her saniyenin önemini, kıymetini anlıyor insan.Mutlu olmak için, huzurlu olmak için, yaşamın her anını sevdiklerinizle bir arada geçirmek için sağlığın bozulmasını da beklememek lazım.Son dört aydır hayatımı bir şekilde değiştirmeyi başardım.Daha önce yapmadığıma bir o kadar pişmanım. Sağlığımda geri gelirse ki gelecek ne kadar ömrüm kaldı bilmem ama huzurlu, mutlu, kavgadan gürültüden, iki yüzlü sahtekarlar dan, arkamı kollamak zorunda kalmadan uzak, kendi dünyamda , her saniyenin keyfini çıkararak yola devam edeceğim inşallah.
-Bir can var bir de candan uzak, bir hayat var canla yaşanacak.-"
Alper PAMİR

Posted via Blogaway


Posted via Blogaway

Cumartesi, Nisan 12, 2014

İstanbul Şantiye Alanı

İstanbul da özellikle Kadiköyde,her adım başı bir inşaat görebilirsiniz. İrili ufaklı yapılan binaların şehir planlamasından çok uzak ve göz zevkimizi bozan görüntüleri ne zaman sona erecek bilinmez. Şehrimizin taş binalara mı yoksa
nefes alabileceğimiz yerleşkelere mi ihtiyacı var.
Alper PAMİR


Posted via Blogaway