Cuma, Şubat 28, 2014

TEK

Bir ağaç gövdesi gibi dik durmak , hayata ve yaşama kök salmaktır asıl olan. Rüzgara karşı eğilmeden, yıldız yağmurunu beklemektir isyanım.
 
Alper PAMİR



Çarşamba, Şubat 26, 2014

Pera Thai


Pera Thai , geleneksael Tay mutfağını temsil eden, Thai Select ödülüne sahip bir restaurant. Farklı lezzetleri, damak tadınızı etkileyecek muhteşem yemeklerini değişik, sos ve baharatlarla sunan nezih bir ortam. Tavsiye ederim...

Meşrutiyet Cad. no: 74/A Beyoğlu - İstanbul
0212 245 57 25 - 26



Salı, Şubat 25, 2014

Mavi Siyah Gece

 
Mavi siyah gece
Çöktüğünde üstüme
Vicdanımla kalırım.
Ne o bana yalan söyler
Ne ben ona...
Işığım olur ,
Bazen cılız, bazen kor ateş.
Mavi siyah gece
Çöktüğünde üstüme,
Dil olmaz, ses olmaz,
Akıl almaz.
Korkutsa da beni karanlık,
Atsam da çığlık,
Duyan olmaz, gören olmaz.
 
 Alper PAMİR





Pazar, Şubat 23, 2014

Issız Yaşam

Geçenlerde arkadaşlarımızla yaptığımız sohbette
toplum içindeki bireylerin davranışlarının nasıl değiştiğini ? niye değiştiğini ? eskiden nasıl olduğunu ? genelde eski ile yeni arasındaki farklılıkları , bireyler arasındaki iletişimsizliği konuşma fırsatımız olmuştu. Derinlemesine konuşamasak da üstüne  düşünecek vaktim oldu. Kendi çocukluğumda gördüğüm toplumsal ve bireysel yaşamdan nasıl uzaklaştığımızı , toplum içinde yalnızlaşan bireyler olmaya başlayıp, kötüye doğru gidişatın içinde akıntıya kapılıp sürüklenmenin ağırlığını daha da hissettim.
Aile içinde bile bireylerin konuşmadan yalnız kalması veya farklı uğraşlar içinde vakit geçirmelerinin sebebi, değişen yaşam şartları , koşulları veya teknolojik gelişmelerin bize sunduğu bağımlılıklar mı ? Ne kadar çabalasak da toplum içinde , toplumun en küçük çekirdek yapısı ailede bile ıssız yaşamlar içindeyiz. Peki her şeyden uzak ,ıssız bir ada da tek başınıza kalsanız bundan daha mı iyi olur daha mı kötü olur ? Hangi birimizin aklına gelmemiştir ıssız bir ada da tek başına olmak.Yanında hiç kimse ve hiç bir şey olmadan yaşamak , yaşayabilmek. Aslında şuanda sürdürülen çoğu yaşamların ıssız bir adaya düşmekten ne farkı var ?
Toplum içinde yalnızlık... Göz göze gelmekten , paylaşmaktan, yardımlaşmaktan, sevmekten uzaklaşan bireysel ve toplumsal hayatın kırıntılarıyız. Çıkarcı , ezici , egolu , fırsatçı , yalancı , olduğun gibi değil , olmak istediğin gibi kendini gösterdiğin , yaşamın , ıssız yaşamın yalancı oyuncuları değil miyiz ?
 
 
Yalnız insan deli rüzgar
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir.          -Alıntı -
 
Alper Pamir
 
 
 
 

 

Perşembe, Şubat 20, 2014

Haftalık Diyet

 


Bugün, ben ufak bir kaçamak yaptım...Haftanın bir günü olabilir :)

Doktor Murat Topaloğlu'nun kolay ,  yapılabilir bugün ne yiyeceğiz derdine düşürmeyen haftalık diyeti aşağıda ;

LEBLEBİLİ BAHAR DİYETİ
SABAH:

1 dilim çavdar ekmeği
80 gr peynir,
Domates
Salatalık
Maydanoz

ÖĞLE:
Izgara tavuk, balık veya kırmızı et (150 gr) veya 2 adet katı yumurta yanında salata + yoğurt

AKŞAM:
Bir kase yoğurt içine bir avuç leblebi konacak. (Oldukça tok tutar.)
Günde 3 porsiyon meyve + 2,5 litre su içilecek.

Kolay gelsin...Egzersiz yapmayı ihmal etmemek lazım...

Alper PAMİR


Sokak Çocukları

Bizim çocukluğumuzda dışarıda oyuna fazla dalıp eve gecikirsek annelerimiz " Sokak çocuğu olacaksın"  diye kızarlardı. Aklımız erip de sokak çocuklarının aslında kimler ve ne yaptıklarını, yaşam koşullarını anlayınca hangimizin içi yanmamıştır.Belki bir mendil alarak belki yiyecek vererek belki biraz para vererek vicdanlarımızı rahatlatmışızdır.
Bugün Taksim ve çevresini, sokakları gezerken sağa sola koşuşturan, isteklerde bulunan sokak çocuklarını seyrettim.Gözlerinde farklı bakış ve ürkeklik, yalnızlık olan bu çocukların arapça konuştuğunu duydum.Suriyeli sokak çocukları.Memleketlerinden kilometrelerce uzakta aileleri ile yaşam mücadelesi veren, bu topluma ait olmayan masum çocuklar. Ölmek ile yaşam arasında seçim yapmak zorunda kalmış ailelerin çocukları.Savaşın masumlar üzerindeki yıkımı bu çocukların gözlerinde idi.
Hayatın, kaderin, insan oğluna ne getireceği bilinmez.Savaş, haklı haksız, masum, suçlu demiyor maalesef.
Alper PAMİR


Posted via Blogaway

Çarşamba, Şubat 19, 2014

GİBİ


 
Ağaçların altında yürürken
Güneşin ışığı göz kırpar
Bir gözükür, bir kaybolur
Vefasız dostlar gibi.
Baharı müjdeleyen kuş sesleri
Çığlığın olur
İsyanın gibi.
Kıvrımlı patikalar
Set çekmek ister önüne
Hayatın cilvesi gibi.
Toprağın kokusu
Rengarenk açan çiçekler
Umudun olur
Akan su yolunu bulur,
Her zaman olduğu gibi.
 
Alper PAMİR
 
 
 
 


Pazartesi, Şubat 17, 2014

Elma ile şok diyet

 

Sağlıklı beslenmek bir yaşam şekli olmalıyken maalesef buna özen göstermiyor vücudumuza iyi bakmıyoruz. Kilo ile birlikte sağlığımızın bozulmasına ve yaşam kalitemizin düşmesine sebep oluyoruz. Özellikle bayanlar beslenme kalitesinin düşüklüğü sebebi ile aldıkları fazla kiloları vermek için bir o kadar fazla çaba sarf etmek zorunda kalıyorlar. Günlük rutin beslenme alışkanlığını bir yana bırakarak , vücudumuzu bir süre şaşırtıp, ondan sonra belirli bir süre yemek yeme alışkanlığımızı değiştirmeli , sonraki yaşantımızda dengeli beslenme ile  yemek yeme kalitemizi değiştirmeliyiz. Bugün öncelikle şok diyeti sizle paylaşacağım.  Bunun yanında günlük yaşantınızda ayırabileceğiniz yarım saatlik spor egzersizleri sizi dinç tutacak , güveninizi yerine getirecektir. Günde en az 1 litre su içmeyi de lütfen ihmal etmeyin.

Sabah :  Bir bardak ılık süt veya bir adet haşlanmış yumurta veya yarım avuç ince kesilmiş beyaz peynir ve arkasından bir adet elma yiyoruz.
Öğlen:   Yeşilliklerden oluşan zengin bir salata tabağı.
İkindi :  Bir adet elma ve yarım avuç fındık veya ceviz veya badem.
Akşam : Bir adet haşlanmış patates veya bir kase çorba veya haşlanmış ince kesilmiş yarım göğüs tavuk eti ve bir adet elma.

Üç günlük bu şok elma diyetinde,  ''veya'' dediklerimizi değiştirerek yerseniz her gün aynı şeyleri yememiş olursunuz.

Perşembe günü tam hafta listesi paylaşacağım.

Sağlıkla kalın.

Alper PAMİR

Cuma, Şubat 14, 2014

Sevgililer Günü


AŞKTI O - ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Şiirler
Aşktı o! Değiştiren tüm gecelerimi
Aşktı o! Beni durup yenileyen
Oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi
Oydu, dolu dizgin gidişime dur diyen

Bir bıçağın keskin yüzünde kan lekesiydim
Aşktı yine beni yıkayan, arıtan su
Böyle ak pak olacağımı bilir miydim?
İçimde açmasaydı o sevmek duygusu

Ben bir tutsağım şimdi sevgiye, gönüllü
Çözmeyin ellerimi, zincirlerim kalsın
Görsün prangalarım o doğacak günü

Ve bu dünyaya aşk dolu şiirlerim kalsın
Seninle her yerde güzel, her zaman yeni
İstemem, sensiz hatırlamasınlar beni.


Çarşamba, Şubat 12, 2014

Kalabalığın İçinde

 
 
Şu ara zamanım bol olduğu için sık sık dışarıda vakit geçiriyorum.Toplu taşıma araçlarını kullanmayı, mümkünse yürümeyi tercih ediyorum. Özellikle araba veya toplu taşıma araçlarından birinde iseniz etrafınızı seyredip gözlem pek yapamıyorsunuz.Ben yürürken, araçla önünden bin kere geçtiğim sokak , meydan , yolun etrafında , çevresinde '' neler varmış '' dedirtecek anlar yaşıyorum. Ama en çok kulaklığımdan gelen müziğin sesini sonuna kadar açarak kalabalığın içine dalmak, son zamanlarda yapmayı alışkanlık haline getirdiğim bir davranışım olmaya başladı. Kalabalığın içinde kaybolmak , müziğin kulaklarıma gelen hoş tınısı ile beraber her şeyden uzaklaşmak.Garip bir duygu kalabalığın içinde bir bütün halinde iken yalnızlık...Kendi düşüncelerinden sıyrılıp insanları izlemek, koşuşturmalarına bakıp yorumlar yapmak, nereye giderler, ne yaparlar, ne düşünürler, ne durumdalardır diye içinden geçirmek, terapi gibi geliyor insana. Kalabalığın içinde geçirdiğim o vakitler sanki kuşbakışı onların üzerinde geziniyormuş , akıllarını okuyormuş hissi veriyor bana. Hayatın o akıcı hızını gözlemlemek insanın kendisine şu soruyu sormasına sebep oluyor. '' Bunca telaşın bizden alıp götürdüğünü yerine koymak mümkün mü ? ''
 
Ben geriye baktığımda bu hayatın, stresli yaşamın benden çok şeyler alıp götürdüğünü görüyorum.  Geçirdiğim senelerde çok farklı olabilirmişim. Hayatı çok umursamamak , sahiplenmemek lazımmış.
Aldıklarını geri vermesi veya bizim yerine koymamız zaman açısından mümkün değil. Ama kalan zamanını farklı değerlendirmek insanın elinde.
 
'' Hayata farklı bak, zamanın ne getireceği belli olmaz ''
 
Alper PAMİR

Pazartesi, Şubat 10, 2014

Semt Pazarı Diyalogları

Semt pazarları haftanın belli günlerinde kurulan, insanların taze meyve ve sebzelerini, diğer ihtiyaçlarını ucuza alabilecekleri , tezgahlar arasında seçim yapabilecekleri
alış veriş yerleri. Ben, pazarcılar ve insanlar arasındaki diyalogları takip edip bir yandan da alışveriş yapmayı seviyorum. Her hafta aynı pazarcının tezgahından alış veriş yapıyorsan ayrıcalığın var. Açılmamış sandıklardan  meyve sebze seçebilmek, fiyatta indirim alabilmek, ürünün iyi olanından verilmesi gibi iyilikleri oluyor. Bazen mahsul kötüyse , alma diyenler bile var. Yemek tarifi veren pazarcı arkadaşlarımız özellikle yemek konusunda deneyimi pek olmayan bayan müşterilerini memnun ediyorlar. Stand up gösterilerini aratmayacak diyaloglar da benim takibimde. Başlayalım ;
 '' Ablama ne vereyim ? '' Hadi cevap ver bakalım... ''  Annecim yeni mi uyandın ? ''   Ne cevap verirsin...    Müşteri '' Bu balık kokuyor ''  Cevap '' Balık bu abla deodorant sıkacak hali yok ''

 Müşteri '' Bu yumurta nereden çıktı ? ''  Cevap '' Valla bana söylemediler ''   Müşteri '' Bunlar niye yamuk ? ''   Cevap '' Abla dün akşam araba yan yattı ''  Müşteri '' Taze mi bunlar ? ''  Cevap '' Dün çıktı topraktan ''    Pazarcı '' Elleme anacım ! ''  Müşteri '' Ellemeden nasıl anlayacağım ? ''    Müşteri '' Manyak mısın oğlum sen ?  Pazarcı '' Allah inandırsın anamda öyle söylüyor ''     Pazarcı  ''Abi, Acunun uçağından yeni indi bunlar ''  Müşteri '' Ha siktir lan !! Onun helikopteri yok mu ? ''     Pazarcı '' Yarma bunlar !! ''   Müşteri '' Evladım niye yarıyorsunuz ? ''    Müşteri '' Çok pahalı bunlar ''   Pazarcı '' Abla dolar çok yükseldi ''
Pazarcı '' Kız gibi kız gibi  bunlar !!!  ''   Müşteri '' Pörsümüş bunlar ! ''  Pazarcı '' Sabahtan beri elliyon ! ''

İşte yurdum insanından diyaloglar . Sizin de yolunuz semt pazarlarına düşerse , hem alışveriş yapın hem de ücretsiz keyif alın...

Alper PAMİR



Pazar, Şubat 09, 2014

14 Şubat Yaklaşırken

 
 
14 Şubat yaklaşırken, geçenlerde Bostancı sahilinde yakaladığım bir resim karesini paylaşmak istedim. Bu tür resimleri çok seviyorum. Fotoğrafın yorumunu , hayal gücünüze bırakan, hayattan kareler.

Sevdiğinizi 14 Şubatta , senenin sadece bir gününde hatırlamayın ... Hayal gücünüzü sadece bir güne saklamayın...

Alper PAMİR

KURNA

      İlk okul çağlarımda en keyifli zamanlarım anneannemlerde yatıya kaldığımız günlerdi. Tüm ailenin cümbür cemaat yatıya kaldığı , bir göz odada yer yataklarında yatıp, çocukça şakaların yapıldığı o geçmiş anılar. Aslında o zamanlar en çok su olmadığı için yıkanmaya giderdik :) Su sıkıntısı o kadar fazla , su kesintileri o kadar uzun sürerdi ki...Çocuk aklı ,çok da yıkanmayı sevmediğimi hatırlıyorum.Ama o evde yıkanmak bir keyifti.Çok geniş olmayan banyoya girdiğinde , kapının hemen sol tarafında ,eni dar,uzun bir kazan vardı.Kazanın altındaki kapağı açar içine odunları koyarlardı. Bir süre bekledikten sonra su ısınır banyoya girerdik.İçerisi gerçekten hamam gibi olurdu. Kazanın az uzağında ufak bir kurna vardı. Elime göre büyük olan musluğu açtığımda sıcak suyun çıkardığı buhar ve küçük kurnaya gürül gürül suyun akışı hala aklımda. Suyun çok sıcak olduğunu söylememe rağmen annemin beni dinlemeyip , ufak tabureye oturtup,vücudumu çitilemesi bir türlü bitmezdi. O sıcacık banyodan çıkmak istemezdim. Kurnada kalan son suyu hamam tası ile başımdan aşağı dökmem uzadıkça uzar ,annemden fırça yerdim. Banyodan çıktıktan sonra sobanın üstünde bırakılan portakal kabuklarından çıkan o nefis kokuyu bir solukta hissetmek keyif vericiydi. Akşam yemeği hazırlıkları sürerken,evin balkonunda, televizyon anteni üzerinde sıralanmış güvercinleri korkutmak için zıplayıp durur, güvercinlerden birini yakalamak isterdim. Akşam sofrası hep kalabalık olurdu. En küçük ben olduğumdan bana ayrı bir masa yapılırdı.Büyüklerle oturmak istediğimden suratım düşerdi. En çok da büyük kahverengi şişeden çıkan sarı renkli köpüklü suyun ne olduğunu merak ederdim. Köpüğünden bir parça alan büyük kuzenim, dudağıma sürer, bıyıklı oldun diye gülerdi. Tadı ekşimsi bu içeceğin Tekel Birası olduğunu daha sonraki tecrübelerimde öğrendim tabi. Orta halli sayılacak bu ailenin bir masa başında toplandığı o günler üzerinden çok uzun zaman geçti.

      Şimdiki çocukların bilmediği, anlayamayacağı , hayal bile edemeyecekleri bir dönem. Hele gençler cep telefonsuz, internetsiz nasıl yaşandığını bile bilmiyorlar . Bir de bu döneme ayak uyduran aradaki bizler varız. Kalabalık ve paylaşımcı yaşamlardan, soyutlanmış yaşamlara geçilen, hayatın daha hızlı aktığı, bencilce yaşanan, kaynakların hor kullanıldığı , model bazlı bir yaşam...Çok çabuk tüketilen , sindirilmeye fırsat verilmeyen , tek düze olan , mekanik , yıpratıcı ve ruhsuz olmaya başlayan dünya yaşamı...Kaliteli bir yaşam için kaybettiklerimizi yerine koymak artık mümkün değil. En azından eskiyi hatırlamak o güzel anıları bir sonraki nesillere anlatıyor olmak, özlemi gelecekle bir gün birleştirebilir miyiz umudunu taşımak da güzel...

Alper PAMİR

Cumartesi, Şubat 08, 2014

Beyaz Lale

      Karanlığın içinde,  koşar adımlarının sesi, yağan yağmurun yere sertçe düşen su damlacıklarının sesine karışıyordu. Nefes nefese duvara sırtını dayadı. Soluklanmak için vaktim var mı diye düşündü. Dar sokağın iki tarafına hızlıca baktı. Takip etmiyorlar diye düşündü. Rahatladı. Öne doğru eğildi , içindekileri çıkardı. Ağzını,  elinin tersi ile sildi. Yağmur suları ile karışan gözyaşlarını silmeye çalışmadı bile. Ayağa kalktı. Kafasını gökyüzüne kaldırdı , rahatça nefes almaya çalıştı. Ona ağlarcasına yağan yağmura aldırış etmeden dar sokakta yürümeye başladı. Kalp atışları normale dönüyordu. Sokağın sonuna geldiğinde, karanlıkta gördüğü belli belirsiz ışığın nerden geldiğini bir an bulmaya çalıştı. Karşı sokakta , küçük , tek katlı evin,  kırık dökük ahşap kapısının üstünde tavana tutturulmuş sarkık ampulün sağa sola sallanışını bir süre izledi. Belki bu sefer biri kapıyı açar diye düşündü. Hızlandı, dar sokaktan çıkarken, rüzgarla beraber yüzüne çarpan sert su damlaları yüzünü acıttı. En azından bu acı geçer diye söylendi kendi kendine. Eve yaklaştı. Boyaları dökülmüş duvarlar üzerinde , sallanan ampulün ışığı dalgalanıyordu. Kapıya uzandı vurmak için. Elini değdirdiğinde kapının açık olduğunu fark etti. Arkasına baktı. Kimse yoktu.Pencere olsaydı bakardım içeriye dedi sanki yanında biri varmış gibi yüksek sesle. Kapıyı araladı ve içeri girdi. Pis rutubet kokusu genzini acıttı, gözlerini karanlığa alıştırmaya çalıştı. Işığın yerini biliyormuş gibi sağa doğru uzattı elini. Işığı yaktı. Işıktan rahatsız olan gözlerini kısarak içeriyi hızlıca kolaçan etti. Yerde eski bir halı , sağ duvara dayanmış kırık bir yatak , odanın öteki ucunda eski bir sandalye , karşı duvarda musluğundan garip sesler çıkaran ufak bir lavabo, altta yanında kirli oldukları uzaktan da belli olan , yere saçılmış mutfak malzemeleri kötü görüntüyü daha da kötü gösteriyordu. Tek odalı bu ev sıcak geldi bir an ona. Tuvaleti olsaydı diye düşündü. Gitti eski sandalyenin üstüne oturdu. Kafasını ellerinin arasına aldı. Hiç bu kadar çaresiz ve yalnız olmamıştı. Sevdim dedi ince dudaklarının arasından, sevdim... 18 yaşında , kızıl kısa saçları , yeşil yeşil parlayan gözleri, düzgün burun ve yuvarlak çenesi ile bütünleşen güzel yüzünün yanaklarından akan gözyaşlarını sildi bu sefer. Çelimsiz sayılacak vücudu hıçkırıklarına ayak uydururcasına sarsılıyordu. İçindeki tüm korkuyu , tüm sevgiyi atarcasına ağladı. Nefesi daraldığında yeter dedi yeter. Hak etmedim böyle olmayı hak etmedim, sesini sadece kendisi duyuyordu .Oysa ki o sevdiğine güvenmiş, hiç yalnız kalmayacağını zannetmişti. Şimdi ise küçük, darmadağın , bu eski ev onun saklandığı son yerdi belki de.

      Dışarda yağmur azalmış, rüzgar dinmeye yüz tutmuştu. Ne kadar zamandır orada olduğunu hatırlamaya çalışırken elini boynuna götürdü. Boynumun iki tarafında ki parmak izlerinin morluğu geçti mi ? diye düşündü. Sonra eli boynunda  kaldı bir iki saniye. Kırmızı üstüne , küçük beyaz lale çiçeklerinden motifli fuları yoktu. Sevgilisi ilk buluşmalarında hediye etmişti ona  Lale demişti. İsmini yansıtan o fuları verirken. Lale , seni çok seviyorum . O gece gizlice ilk buluşmaları sonun başlangıcıydı aslında. Hızlıca kalktı , eski sandalyenin yere düşmesini önemsemedi. Kapıya adım attığında,  gürültü ile açılan kapının duvara sertçe vuruşu yüreğini hoplattı. Kapının eşiğinde beliren siluetin o olmasını içinden geçirdi. Öfkeli ve kin dolu o ses onu kendine getirdi. Abi dedi kısık titrek sesle, abi. Lalenin abisi kapıdan içeri girdiğinde sağ elini kaldırdı. Tavandan sarkan lambanın cılız ışığında Lale kafasını hafifçe kaldırıp abisinin eline baktı. Sevdiğinin ona verdiği kırmızı üzerine beyaz lale motifli fuları onun elindeydi. Bunu kapının önünde düşürmüşün dedi abisi alaycı bir şekilde. Lalede gülümsedi kırmızı olmuş teninde bir ışık parıltısı gibi.Ama korkudan veya sinirden  değildi gülümsemesi , bu kabusun biteceğinden emindi artık. Ona doğru gelirken , abisinin uzanan elinden düşen fularını takip etti gözleri ile yere kadar. Gözlerini kapadı sadece. Bağırmadan , çığlık atmadan öylece bekledi Lale...

'' Ülkemizde 2013 yılında 842 kadın cinayeti işlendi . Boşandığı eşi , kızgın sevgilisi , ailesi tarafından öldürülen, töreye kurban giden kadınlarımıza, kızlarımıza, yitip giden hayatlara  ...''

Alper PAMİR

Cuma, Şubat 07, 2014

Hayat Böyle Bir Şey İşte

İş, para, aş, ev, araba, sevgili, eş, çocuk, kariyer, başarı, sevmek, sevilmek bizim isteklerimizden , ihtiyaçlarımızdan bir kaç örnek. Peki bunların olması, olduğu zaman elimizde tutmak için ne lazım ? '' Her şeyin başı sağlık '' deriz ya, evet,  ''Sağlık '' lazım. Size yaşamdan kareler aktarayım...

Geçenlerde aldığım bir haber çocukluk arkadaşım ile ilgiliydi . Çok sevdiğiniz arkadaşlarınız ile ilgili iyi bir haber almak istersiniz...Ya kötü haber alırsanız...Arkadaşım henüz 40 yaşında. Evli ve üç çocuk babası. Mutlu bir ailesi , kendi işi olan senin benim gibi biri. Ve kader kapısını çalmış durumda. Kan kanseri olduğunu öğrendim...Haberi aldığında insan üzülüyor ve sonra bencilce kendini ve kendi ailesini düşünüyor.'' Ya bende veya ailemden birinde olsaydı '' Ama en önemlisi kendi içinde bulunduğun durumu unutup sağlıklı olduğuna şükrediyorsun. Şu boktan hayatta neyin?  ne zaman ? nasıl ? seni bulacağını bilmeden yaşıyorsun ve sadece şükrediyorsun. Yukarıda saydıklarımın hiçbir önemi kalmıyor inanın . Ne iş ne para ne de başka şeyler istiyor insan. Daha ziyaretine gitmedim. Kötü haberler aldığımda hep içime kapanırım ne elim telefona gider ne de ayaklarım beni onlara götürmek ister. Hafızamda hep tanıdığım şekliyle kalmasını istiyorum.

Hepimizin dost dediğimiz özel arkadaşları vardır. Çok görüşmeye bilirsin , denk gelip iki lafın belini kıramayabilirsin. Ama bir araya geldiğinizde sanki kaldığınız yerden devam edermişçesine  başlarsınız, görüştüğünüz o kısacık anda kaybettiğiniz zamanı kapatırcasına çok şey sığdırmak için çabalarsınız. Dostunuzdur... Bu dostlarınızın anneleri ise sizin yarı annenizdir. Her şeyinizi bilirler , kendi çocuklarından ayrı koymazlar. Dün işte böyle bir dostumun annesini hastanede ziyarete gittim. Korkuyordum ve korktuğum gibi olduğunu gördüm. İnsanın elinden bir şey gelmemesi o çaresizlik ve hasta yatağında yatan pamuk kalpli kadının sizi tanımadan bakması...Her şey bir kaç ay içersin de o kadar hızlı oldu ki. Sürdürmekte olduğumuz yaşamda ihtiyaçlarımız kadar nefes aldığımız her saniyenin kıymetini bilmek lazım. Değer verdiğin, sevdiğin  , sevdiklerine, vakit geçirmeden, sıkıca sarılmak lazım...Bir gün varsın bir gün yoksun.

Dün sevdiğim bir aile dostumuz ile telefonda görüştüm. Dün paylaştığım Facebook resimlerim için şöyle dedi '' İnsan hayatı bir saniye de veya 24 saat içinde değişebilir. Hayatta ıskaladığımız, yoğunluk içerisinde göremediğimiz, yapamadığımız o kadar çok şey var ki. Fırsatınız varken yapın ''

Fırsatınız varken yapın ! Sağlıklı iken yapın. Sevdiklerinize onları ne kadar çok sevdiğinizi söylemeyi esirgemeyin. Onlarla vakit geçirmeyi , hayatın güzelliklerini paylaşmayı, kendinizi onlara açmayı ne kadar yoğun olursanız olun unutmayın.Fırsatınız varken yapın...

 ''Seni senden daha çok düşünen ve seven biri,birileri her zaman var''

Alper PAMİR

KALEMİN YAZDIĞI

Uzun seneler süren koşuşturmanın ardından gelen sakinlik... 6 Ocak 2014 tarihinde başladı... Arkama baktığımda hayat denen o koşuşturmanın içinde o kadar çok ıskaladığım, ıskaladığımız şey var ki aslında. Biraz nefes almaya başladığınızda bu gerçeklerle karşılaşıyorsunuz. Hiç alışık olmadığınız bir yaşam döngüsünde, ne yapacağınızı, nereden başlayacağınızı bilemiyorsunuz. Bir yerden başlamak gerek dedim ve yazmaya karar verdim. ''Biraz Benden Biraz Senden'' Kim okur ? Kim paylaşır ?  bilemiyorum. Benden olan bir yaşam kesiti, anısı , sizde de olabilir veya yaşayabilirsiniz. Kim bilir ? Belki aynı şeyleri düşünürsünüz , belki kaderinizde o anı yaşamakta olabilir...
İşten ayrıldıktan sonra herkes bana aynı soruyu sordu '' Pişman mısın ? ''  Evet , arkadaşlarımın özellikle yöneticiliklerini yaptığım arkadaşlarımın beni bu kadar çok sevdiklerini, sevebileceklerini hiç düşünmemiştim . Ayrılık anı geldiğinde ailenin bir büyüğü, abisi . babası uzağa gidiyormuş da hiç dönmeyecekmiş gibi sevgisini gösteren o arkadaşlarımdan ,telefonla arayıp ''Abi'' diyen o sevgili arkadaşlarımdan ayrılmak beni inanılmaz üzdü. Aile gibi olmuşuz aslında hiç birimiz farkında değilmişiz. O koşturma içersin de ben herkese dokunmuşum ,onların bir parçası olmuşum, onlarda benim. Bu kadar aksi bir adam olan ben,  demek ki doğru işler yapmışım , başarılı olmuşum...Hiç bir taktir sertifikası veya başarı  kupasını buna değişmem...

Hayat ve yaşamak mücadelede etmek oldu benim için hep.1988 senesinde Babamı kaybettikten sonra ergen olarak o mücadeleye başladım...hala da o mücadelenin içindeyim. Yaşadıklarımı, yaşadığımı,yaşayacaklarımı, hayata dair karalamalarımı aktaracağım bugünden itibaren.

'' Ummadığın anda kapını çalan ,umduğun gibi olmasa da kapının çalmasını sabırla bekle . ''

Alper PAMİR