Pazar, Şubat 09, 2014

KURNA

      İlk okul çağlarımda en keyifli zamanlarım anneannemlerde yatıya kaldığımız günlerdi. Tüm ailenin cümbür cemaat yatıya kaldığı , bir göz odada yer yataklarında yatıp, çocukça şakaların yapıldığı o geçmiş anılar. Aslında o zamanlar en çok su olmadığı için yıkanmaya giderdik :) Su sıkıntısı o kadar fazla , su kesintileri o kadar uzun sürerdi ki...Çocuk aklı ,çok da yıkanmayı sevmediğimi hatırlıyorum.Ama o evde yıkanmak bir keyifti.Çok geniş olmayan banyoya girdiğinde , kapının hemen sol tarafında ,eni dar,uzun bir kazan vardı.Kazanın altındaki kapağı açar içine odunları koyarlardı. Bir süre bekledikten sonra su ısınır banyoya girerdik.İçerisi gerçekten hamam gibi olurdu. Kazanın az uzağında ufak bir kurna vardı. Elime göre büyük olan musluğu açtığımda sıcak suyun çıkardığı buhar ve küçük kurnaya gürül gürül suyun akışı hala aklımda. Suyun çok sıcak olduğunu söylememe rağmen annemin beni dinlemeyip , ufak tabureye oturtup,vücudumu çitilemesi bir türlü bitmezdi. O sıcacık banyodan çıkmak istemezdim. Kurnada kalan son suyu hamam tası ile başımdan aşağı dökmem uzadıkça uzar ,annemden fırça yerdim. Banyodan çıktıktan sonra sobanın üstünde bırakılan portakal kabuklarından çıkan o nefis kokuyu bir solukta hissetmek keyif vericiydi. Akşam yemeği hazırlıkları sürerken,evin balkonunda, televizyon anteni üzerinde sıralanmış güvercinleri korkutmak için zıplayıp durur, güvercinlerden birini yakalamak isterdim. Akşam sofrası hep kalabalık olurdu. En küçük ben olduğumdan bana ayrı bir masa yapılırdı.Büyüklerle oturmak istediğimden suratım düşerdi. En çok da büyük kahverengi şişeden çıkan sarı renkli köpüklü suyun ne olduğunu merak ederdim. Köpüğünden bir parça alan büyük kuzenim, dudağıma sürer, bıyıklı oldun diye gülerdi. Tadı ekşimsi bu içeceğin Tekel Birası olduğunu daha sonraki tecrübelerimde öğrendim tabi. Orta halli sayılacak bu ailenin bir masa başında toplandığı o günler üzerinden çok uzun zaman geçti.

      Şimdiki çocukların bilmediği, anlayamayacağı , hayal bile edemeyecekleri bir dönem. Hele gençler cep telefonsuz, internetsiz nasıl yaşandığını bile bilmiyorlar . Bir de bu döneme ayak uyduran aradaki bizler varız. Kalabalık ve paylaşımcı yaşamlardan, soyutlanmış yaşamlara geçilen, hayatın daha hızlı aktığı, bencilce yaşanan, kaynakların hor kullanıldığı , model bazlı bir yaşam...Çok çabuk tüketilen , sindirilmeye fırsat verilmeyen , tek düze olan , mekanik , yıpratıcı ve ruhsuz olmaya başlayan dünya yaşamı...Kaliteli bir yaşam için kaybettiklerimizi yerine koymak artık mümkün değil. En azından eskiyi hatırlamak o güzel anıları bir sonraki nesillere anlatıyor olmak, özlemi gelecekle bir gün birleştirebilir miyiz umudunu taşımak da güzel...

Alper PAMİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder